26 Ekim 2007 Cuma
Monna Rosa siyah güller, ak güller;
Gülce`nin gülleri ve beyaz yatk
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa, siyah güller; ak güller!
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ah! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları
Ki ben Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki ben Mona Roza bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece ve güne
Altın bilezikler o kokulu ten
Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza siyah güller, ak güller
Sezai Karakoç
dua ile süslendir gününü...
vatanını...şehitlerini...
gözyaşlarını saklama en sevdiğinden...
Bazen uzaklara salıyorsun beni
Arayıp bulayım diye seni.
O zaman içinde bulunduğum karanlıklardan NUR'una yol alıyorum
''Allah müminlerin dostudur.Onları karanlıklardan NUR'a çıkarıyor''
ayeti ümidim ve kılavuzum oluyor.
Karşıma hayeller,gölgeler çıkıyor.Yolumdan alıkoymaya çalışıyorlar.
O zaman İbrahim gibi ''Ben gelip geçen şeyleri sevmem''diyorum.
Bu arada mektuplarını okuyorum.
Tatlı bir esintiyle geliyor sözlerin bazen
Hele o baharda açan çiçekler yok mu?
Hem senin güzelliğini okuyorum onlarda,
hemde beni güzelleştirmek,geliştirmek istediğini...
Başını toprakdan çıkaran filizleri görüyorum.
Sanki bana ''Sende bu dünya toprağından başını çıkar,
ahiretin güzel ikliminde filizlen,
uzat dallarını cennete,
ebedi meyveler ver''diyorsun.
Ahh Rabbim; Bazen bunları unutup dünyaya sarıldığım oluyor.
Hani neredeyse seni unutacağım.
O zaman dünyayı elimden alıyorsun,
dikenleriyle elimi kanatıyorsun.
Sanki bana ''Senin asıl yurdun burası değil senin asli vatanın var.
Seni bekleyen peygamberler,sıddıklar,şehitler,salihler var.
BEN VARIM''diyorsun.
O zaman şükrediyorum sana.
Beni unutmadığından,terketmediğinden dolayı.
Ya günahlarım,günahda ısrarım yokmu?
Ozaman bana darılmışsın gibi geliyor.
Şu sözünle teselli buluyorum,ümitleniyorum.
''Rabbin seni terketmedi,darılmadı da''
O zaman dünyalar değil cennetler benim oluyor.
Senin güzel isimlerini kalbime dolduruyorum.
Seni herşeyden çok seviyorum....
5 Ekim 2007 Cuma
MARTI BALIĞA AŞIK OLDU
Herkesin bir düşü olmalı…
Hiç gerçekleşmeyeceğini bilse bile, mutlaka o düşün ardına düşmeli…
Yeryüzünün bütün çılgınlarını, lezzetlerini, güzelliklerini ve şaheserlerini, düş kurmayı bilenler yaptı. Hayatın içinde imkansız diye bir şeyin olmadığını ispatladı onlar…
Yaşadıkları aşklar, yazdıkları yazılar, çizdikleri resimler, yonttukları heykeller, kurdukları devletler, yok ettikleri milletler, işledikleri cinayetler ve ölümsüz ölümler ile düş kurmasını bilen, imkansızın olmadığını bilen ve bedenlerine sığmayan deliler yazdı, dünyanın tarihini…
Aşk duyduğu kadın için tahtından vazgeçen kralları, ari ırkı meydana getireceğim diye milyonlarda insanı öldürenleri, Allah birdir diyerek önüne konan bütün dünya nimetlerini elinin tersi ile itenleri, ülkeleri fethetti halde bir kadının kalbini fethedemediği için deliliğe giden bir yolculuğa çıkanları, ısınmak için yaktığı tabloları ölümünden sonra servetler karşılığı el değiştirenleri, ilahi aşka ulaşmak için şan ve şöhretten vazgeçip bir dağ başında kendini çileye çekerek ölenleri, insanlar arenada vahşi hayvanlar tarafından parçalanırken seyredenlere koro halinde şarkı söyletenleri, yarin yanağından gayrı her şeyde, ortak dediği için asılanları, birkaç çadırdan oluşan insanla yola çıkıp dünyaya hükmedenleri, kulakları sağır olduğu halde dünyanın en güzel besteleri yapanları, yani, imkansız diye bir şeyin olmadığını bilen insanları gördü ihtiyar dünyanın gözleri…
İnanç ile, aşk ile, cinayet ile, masumiyet ile, delilik ile örüldü imkansızlığın çelik parmaklıkları…
Herkesin bir düşü olmalı…
Bir martının balığa aşık olabileceğini düşünebilmeli insan…
Ahmet SAVAŞ
2 Ekim 2007 Salı
25 Eylül 2007 Salı
ölçü
Öyle şeylere bel bağlıyoruz ki
Ve o kadar gururluyuz ki